28 Aralık 2012 Cuma

ANNE OLMAK (KÜPE)

anne olmak



Bebeğim doğdu, herşey mükemmel gidiyor, 3 saatte bir uyanıyor, emziriyorum tekrar uyuyor. Gece hiç uyanmıyor, zorla uyandırıp besliyorum, tekrar uyuyor. YUPPİİİ, yaşasın annelik bu kadar kolay mıydı, herhalde en zor kısmı hamileliğin dokuzuncu ayıydı, bir de sezeryan, o da benim için zordu sanırım, acı eşiğim düşük olduğu için. Çoğu arkadaşım olduda bitti maaşallah, şeklinde olayı tamamladı :)

Ve puh!! Bir gün bu mükemmel tablo bozuldu. 23. gün bebeğim gündüz uykusunu unuttu, sabah beşte ağlayarak başladı güne, akşam beşe kadar devam etti ağlama krizleri. Beni emmeyi bıraktı, biberondan mama almadı. Gün aşırı doktordayız gazı var, birşeyi yok deyip bizi eve yolladı.

Soruyorum yakınlarıma ne zaman geçecek diye 40'ı dolsun geçer diyorlar. Bekliyorum 40'ını; geldi anacım herşey aynı. Değişen bir şey yok, sonra soruyorum 40 bitti ne gelen var, ne giden. Teyzelerden yanıt gecikmiyor; üç aylık olsun bak o zaman değişecek. Gelir çatar 3. ay; hakikaten değişiyor, dışarıyla bağlantısı arttı, tepkileri arttı ama bu sefer de; niye beni burda fazla yatırdın, sıkıldım artık diye, bastı yaygarayı.

Soruyorum yine büyüklerime 3 ay demiştiniz, bizimki hala aynı, evde çatlamayan bardak kalmadı -volüm çok yüksek- Ağlamalarda ekstralara çıkmaya başladı bizimki diye,
bekle kızım altı ay olsun bak, hiçbir sorun kalmayacak, bu sefer başladık altıncı ayı beklemeye. Geldi çattı mübarek ay, doktora gidildi, aylık rutin kontrol -gerçi biz bu çocuk neden ağlıyor diye iki günde bir doktordayız-artık anne sütü tamam dedi, hadi bakalım, artık ek gıda vereceksiniz, önce bir kaşık deneyin sonra her öğünü bir çay bardağı olacak şekilde ayarlayın, yoğurtla başlayın, falan filan.

Denilene harfiyen uyduk, ama şuraya kadar; yoğurt tarife uygun mayalandı, aynı gün ilkindi saatine açıldı, yavrumuz tarif edilen pozisyonda oturtuldu, slikon kaşık hazırlandı, mama önlüğü takıldı, bir slikon kaşık yoğurt alındı, minnoşa uzatıldı, bütün aile ilk kaşık için alkışa hazır beklemekte, hooooooooooop ağız kilit oldu açılmadı. Hoşgeldin İŞTAH PROBLEMİ.

Artık ağlama krizlerimize ek olarak, iştah krizimizde eklendi.Vatana millete hayırlı ola. Ben yine bir umut teyzelere gidiyor soruyorum, altıncı ayda olmadı ne zaman? Yaşına girsin öyle kızım, iyice ifade edecek kendini, arkadaş olacak sana. Ben yine tamam deyip, çekiliyorum köşeme. Sonra bir bakmışım 1. yaş gününü kutluyoruz, minik yürüyor, konuşuyor ve yavaş yavaş ben de adam oldum dur bakalım, bunun kararını ben verebilirim diyor. Başlıyor ego savaşı.

Sebepsiz ağlamalar yerini egosunun kırıldığı zamanlara, isteklerini yaptıramadığı zamanlara bırakıyor.Gerçi bu sevindirici birşey artık bir nedeni var, sebepsiz ağlamıyor diye, biz babasıyla saçma sapan seviniyoruz :) Ben devam ediyorum bildiğim tüm sabır artırıcı dualara, teyzelere sormaktan da vazgeçiyorum artık, başlıyorum beklemeye daha fazla ne olabilirki diye.

Bebeğim iki yaşında. Muhteşem bir döneme girdik. Artık bir birey, o da bir insan evladı :) O bir çocuk. Yatırdığım gibi uyuyor, yemeğini veriyorum ağzını aça aça yiyor, 'biraz daha albilir miyim annecim' diyor, tuvalet alışkanlığını kazandı, kendi kendine giyiniyor, gece 'artık yatma zamanı' diyor iyi geceler deyip yatıyor.

Var mı böyle bir dünya? Tabiki yok.

Muhteşem iki yaş geliyor, az çok ne yaşanacak biliyorum da evde öfke krizi geçirecek bir çocuk beklemiyorum. Bildiğin bizim gibi sinirleniyor, senle inatlaşmanın dibine vurduruyor, çoğunlukla da o kazanıyor. Neyi istiyorsa sonunda alıyor.

Burda da uzmanlardan bir bilgi paylaşayım. Çocuğunuzla inatlaşmayın, ona seçeneklerle yaklaşın, iki seçenekte sizi istediğiniz sonuca götürecek seçenekler olsun, Her zaman yanında olduğunuzu onu çok sevdiğinizi hissettirin ve daha nice cümleler.

İyi diyorsunuz hoş diyorsunuz da, bu böyle hep kitaplardaki gibi olmuyor işte, çok gittim yanına iki çorapla, o da bana 'CIK ANNE! ne o, ne diğeri, en güzeli benim elimdeki'yle kapıları çok kapadı suratıma. Neyse zaten muhteşem ikiye dair de sayfalarca yazı yazılabilir. Gel gelelim işin özetine, o da aşağıda yazdıklarım gibi;

Sonra baktım ben iyice kaptırmışım kendimi, bir dur pehito, bir bekle, bir soluklan, bir düşün, annem ne derdi biz çocukken, onun dizinin dibinde oynarken, ya onun arkadaşları, 'çocuk büyüdükçe derdi de büyüyor, şimdi yaşadıkların iyi zamanların.' O zaman ne yapmalı; keyifli anların tadı çıkartılmalı, can sıkıcı olanlar elbet geçecek denmeli.

Ve o gün bugündür; ben kızıma baktıkça doyamıyorum, geçen zaman geri gelmeyecek biliyorum, sağlıklı her anı için Allah'a şükür ediyorum. Kötü anların, gelip geçici olduğunu biliyorum.

Bu da benim kulağımdaki KÜPE :)

Sevgiler.... :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder